Haberler

Hakikaten Sosyal Medya Yasaklansın Diye Düşünüyor muyuz?

“Hiçbir şeyin izi yok, her şey tamamen karanlıkta. Sosyal medyada olan şey orada gizli kalıyor çünkü haber akışını sadece kullanıcı görüyor ve sonra kayboluyor, yani bir şeyi araştırmak imkansız. Size ne gösterdi, aynı şeyi kaç kere gösterdi, hepsi karanlıkta. Kimin hangi reklamı gördüğü hakkında hiçbir fikrimiz yok. Bıraktığı etki, bu insanları hedeflemede kullanılan veriler, bu reklamları verenler, harcanan para veya nereli oldukları hakkında hiçbir bilgimiz yok.

Hakikaten-SosyalMedyaYasak

Kişisel verileri işleyerek kullanıcı eğilimlerine göre içerik gösterme politikalarını açık ve şeffaf bir şekilde ortaya koymaları ve bu konuda ülkeleri bilgilendirmeleri gerekiyor. Şeffaf olmayan politikalarla arka planda farklı algoritmalar çalıştırmak suretiyle kullanıcıların manipüle edildiğine yönelik iddialar tüm dünyada endişelere sebebiyet vermektedir. Bu nedenle sosyal medya şirketlerinin veri işleme politikaları konusunda daha açık bilgilendirmelerde bulunma zorunlulukları vardır.

Biz teknolojinin bir suç mahalli haline gelmesine seyirci kalamayız. Bunun adı özgür demokrasi değil karanlıkta yalanlar yaymaktır. Biz buna izin vermeyeceğiz, gerekenleri de yapacağız.”

Gerekenleri de yapacağız.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan’ın 2019 Haziran’ında sosyal medya platformları ile ilgili açıklamasının en vurucu cümlelerinden biri de bu idi. Gerekenleri yapmak denince akla ister istemez belirli durumlarda engellemeler, denetimler ve yasaklar getirmek geliyor. Bazı ülkelerde yönetimler kısa veya uzun periyotlar halinde çeşitli sosyal medya platformlarına erişim yasağı getirdiler, bazıları hala devam ediyor. Bazı ülkelerde ise terör saldırıları, büyük toplumsal olaylar sırasında veya hemen arkasından erişim yasakları söz konusu oluyor. Nisan 2019’da Sri Lanka’da gerçekleşen ve yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açan terör saldırılarının ardından hükümet tüm sosyal medya platformlarına erişimi geçici olarak yasaklamıştı.

Dünya çapındaki internet kullanıcısı sayısının 3,5 milyarı aştığı belirtiliyor. 2025 yılında bu sayının 5,5 milyarın da üzerine çıkacağı tahmin ediliyor, bu sayı gezegenimizin nüfusunun üçte ikisi olacak. Bu baş döndürücü değişim elbette birçok avantaj sunuyor ancak beraberinde henüz bilmediğimiz, farkında bile olmadığımız riskleri de barındırıyor. 2017 yılında New York Üniversitesi tarafından yayınlanan bir raporda sosyal medyada günde yaklaşık 200 bin adet IŞİD taraftarı mesaj paylaşıldığı belirtiliyor. İlk bakışta bir terör propagandası kadar korkunç görünmeyen, ancak manipülasyona imkan veren ve sonunda hangi sonuçları doğuracağı meçhul olan yalan haberler (fake news) konusu ise bambaşka bir problem. ABD seçimleri sürecinde en çok etkileşim alan 20 haber içinde yalan haberlere erişim sayısı diğerlerinden daha fazla oldu. Bu haberlerin içinde Papa’nın Trump’ın başkanlığını desteklediği ve buna yönelik bir açıklama yaptığı haberi en tepede yer alıyordu. Nefret suçu olan ayrımcı, ırkçı paylaşımlar da bir diğer önemli sorun.

Özellikle son birkaç yıl içinde gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede sosyal medyadan yayılması muhtemel zararlı içeriğin nasıl önlenebileceğine dair pek çok çalışma yapılıyor. Masada terör organizasyonlarının sosyal medyayı kullanmaları, yasadışı yayınlar bir yana çocukların uygunsuz içerik ile karşı karşıya kalmaları gibi çok yönlü sorunlar var.

Birçok ülkede tamamen yasak getirmek yerine, sosyal medya platformlarının zararlı içerik ile ilgili olarak denetim ve engelleme sorumluluğunun yasalarla tanımlanması yoluna gidiliyor. Avrupa Birliği, web sitelerinin zararlı içeriği en çok 1 saat içinde yayından kaldırmamaları halinde cezalandırılmaları ile ilgili bir çalışma yürütüyor. AB tarafından yapılan açıklamada, terörist içeriğin en büyük etkiyi özellikle yayınlandıktan sonraki ilk birkaç saat içinde yaptığı belirtildi. Almanya bu konuda adımı attı bile, yasadışı içeriği 24 saat içinde yayından kaldırmayan bireylere 5 milyon Euro, şirketlere ise 50 milyon Euro’ya varan cezalar söz konusu.

Peki internet kullanıcıları, vatandaşlar, devletlerin sosyal medya erişimini gerekli gördüklerinde yasaklamaları fikrine nasıl bakıyorlar? Ipsos 24 Mayıs – 7 Temmuz 2019 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Global Advisor araştırmasında bu konuyu da araştırdı. 27 ülkeden 19,823 yetişkinin katıldığı araştırmanın sonuçları ülkelerin son istatistikler temel alınarak nüfus büyüklükleri, demografik dağılımları ile paralel ağırlıklandırıldı. Sonuçları değerlendirirken yine gelişmiş ülkelerde genel olarak çalışan nüfusun, Türkiye de dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde ise daha şehirli, yüksek eğitimli ve Internet kullanıcısı kesimlerin temsil edildiğini unutmayalım.

Araştırma sonuçları devletlerde olduğu gibi bireylerde de bu konuda henüz oturmuş bir bilinç olmadığını gösteriyor. 10 kişiden 6’sı yanıltıcı bilgilerin yayılmasını engellemek amacı ile devletin geçici erişim engeli getirebileceğini onaylıyorken yine 10 kişinin 6’sı başka bir soruda sosyal medyanın öncelikli bilgi kaynağı olması nedeni ile erişim engelini kabul edilemez buluyor. Arada bazılarının kafası fena halde karışık (ya da kendisi hariç diğerlerine yasaklanabilir diye düşünen bir grup var!

Kriz zamanlarında sosyal medyanın geçici olarak yasaklanmasına en yüksek desteği veren ülkeler Hindistan (%88), Malezya (%75), Suudi Arabistan (%73), Çin (%72) ve İngiltere (%69). Türkiye’de bu oran %59. Araştırmaya katılan tüm kitledeki yüksek eğitimliler arasında geçici yasağa destek oranı anlamlı derecede daha düşük.

Araştırmaya katılanlar arasında kriz döneminde geçici yasaklama konusunda belli bir seviyede onay var ancak katılımcıların yarısı (%52) hükümetlerin yasak getirmek için gerekli bir durum olup olmadığına dair doğru karar vereceğine güvenmiyor. Hintliler bu konuda hükümetine en çok güvenen grup (%80). Türkiye’deki oran da Dünya geneli ile paralel, %52.

Sosyal medya şirketlerinin kriz dönemlerinde zararlı içeriği kendi kendilerine engelleyebileceklerine güvenenlerin oranı da yine yarıya yakın (%49). Bu oran Rusya’da tavan yapıyor (%84). Türkiye, bu başlıkta da Dünya geneli ile paralel bir tablo çiziyor, %53. Yüksek eğitimliler arasında sosyal medya şirketlerinin bu denetimi kendilerinin yapabileceğine güven anlamlı derecede düşük.

Daha önce de belirtmiştim, yasak konusuna belli bir onay var ancak sosyal medyayı öncelikli bilgi kaynağı olarak gören ve bu nedenle de geçici de olsa yasağa karşı olan bir kitle de söz konusu. Araştırmaya katılanların %62’si bu fikirde. Bu konuda Türkiye diğer ülkelerden ayrışıyor, araştırmaya Türkiye’den katılanların %74’ü yasağı kabul edilemez bulduklarını belirtiyorlar. Bu oran, Peru ile birlikte 27 ülke içindeki en yüksek oran.

İnsanlar yalan haber ile gerçek haber arasındaki farkı ayırt edebiliyorlar mı? “Evet ben ayırt edebildiklerini düşünüyorum ve bu nedenle de yalan haberin yayılması amacı ile uygulanacak sosyal medya yasağına karşıyım” diyenlerin oranı %54. Türkiye, bu şekilde yanıt verenler açısından ilk 3 ülke içinde yer alıyor, Türkiye’den katılanların %66’sı bu düşüncede.

Sosyal medya platformlarının en iyi, en doğru haber ve bilgi kaynağı olduğunu düşünenlerin oranı %45. Türkiye’de bu şekilde düşünenlerin oranı %58 ve bu 27 ülke içinde 4. en yüksek oran.

Geçici yasaklamayı onaylama konusunda ülkeler arasında farklılıklar var, ancak bu uygulamayı destekleyenler bile etkili bir çözüm olmayacağı konusunda birleşiyorlar. Dünya vatandaşlarının %71’i geçici yasaklamaların etkili bir çözüm olamayacağını çünkü bunun etrafından dolaşmak için pek çok alternatif yolun olduğunu düşünüyor. 27 ülke arasında bu düşüncede olanların oranı en yüksek olan ülke Türkiye, %81.

Sunduğu sosyalleşme olanakları ile heyecan uyandıran bu platformların kötü amaçlara alet edilebileceğine dair Dünya genelinde bir bilinç oluşmaya başlamış görünüyor. İnsanlar, çeşitli ülkelerdeki kanlı terör saldırılarının organize edilmesi safhasında sosyal medyanın yoğun bir şekilde kullanılmış olduğunun farkında. İronik bir şekilde bu farkındalığın tesis edilmesinde yine sosyal medyanın kendisi de önemli bir rol oynuyor. Önümüzdeki yıllar sosyal medya şirketlerinin zararlı içerik ile mücadeledeki başarıları ile hükümetlerin ifade özgürlüklerine zarar vermeden konuyu nasıl regüle edebileceklerini izleyerek geçecek. Huzursuzluk kaynağı olabilecek bir diğer konu ise sosyal medya şirketlerinin kullanıcılarının şahsi bilgilerini nasıl ve ne detayda hükümetler ile paylaşacağı olacak. Büyük fişleme iddiası bugün de ciddi gündem oluşturuyor. Ve bu hiç de yabana atılabilecek bir konu değil. Çin yönetimi, fişleme olduğunu rahatça belirtebileceğimiz akla hayale zor sığacak uygulamaları açık ve resmi olarak hayata geçiriyor bile.

Emin olabileceğimiz bir konu varsa o da hiçbir ülkede sosyal medyanın kalıcı olarak yasaklanmasının mümkün olmadığı. Belki denetlenecek, belki geçici yasaklanacak, ileride mutlaka biçim değiştirecek olsa da sosyal medya çocuklarımızın hayatının merkezinde yer almaya, dostlukları, aşkları/evlilikleri/boşanmaları, iş ilişkilerini şekillendirmeye devam edecek.

*Bu yazı AdHoc Dergi için hazırlanmıştır

Ekim 2, 2019

0

Haberler

Yorum yazın