Bültenler

İnsanın Bir Online Sosyal Hayvan Olarak Portresi (*)

Aristo, yüzyıllar önce “insanlar sosyal hayvanlardır yalnız yaşayamazlar” demiş, yüzyıllar sonra sosyalleşme tanımını yeniden yazan bir teknoloji var elimizde, internet. İnternet (web 2.0) kendimizden pek de ödün vermeden, istediğimiz zamanda ve biçimde, hemen her istediğimizle iletişim imkanı sunuyor bize. Randevulaşmak, telefonlaşmak, kararlaştırılmış şekilde bir yerde bulunmak, giyinmek, önce karşıdakini dinlemek durumunda değiliz. Daha cesur olabiliyoruz ifadelerimizde ve arkadaş seçimlerimizde. Lafımızı ortaya koyarız, beğenen alır, beğenmeyen çeker gider!  “Sosyal Medya Tozu”nu yuttukça fiziksel tanışıklık şartı da aramayabiliyoruz, e-tanışmak diye bir kavramımız var artık. Bazı adab-ı muaşeret kurallarımız var elbette, örneğin Twitter’da seni takip edeni tanıyorsan, adettendir, sen de takip edeceksin.

 

Sosyal bilimler de şekilleniyor yeni fenomenle, biz sosyalleşirken birileri de bunu anlamaya sınıflandırmaya, yasal çerçevesini çizmeye, aşırı formlarını -sosyal medya bağımlılığını- tedavi etmeye çalışıyor, Facebook’ ta arkadaş sayısı arttıkça mutsuzluk katsayımız artıyormuş örneğin. Teknoloji bu, ilaç gibi değil ki 5 yıl süren klinik çalışmalarla yan etkileri araştırılsın, yaşıyoruz, görüyoruz, yorumluyoruz.

 

“Sosyal varlıklar”ımıza hukuksal çerçevede nasıl yaklaşmamız gerektiği tartışılıyor, kapsamı, mülkiyeti, örneğin boşanma sırasında bu varlıkların nasıl paylaştırılacağı önemli akademik çalışmalara konu oluyor. The Globe and Mail’den Erin Anderssen’a göre Amerikan Hükümeti, vatandaşlarına ölümlerinden sonra e-posta adresleri, sosyal medya hesapları, bloglar ve resimleri ile ilgilenmek üzere online uzmanlar (online executer) bulmalarını tavsiye ediyormuş.  Geleceğin gözde mesleklerinden biri bu olmalı.

 

Pazarlama dünyası, hayatın her alanında olduğu gibi sanal parçasında da kaçınılmaz olarak algıları yönetmeye başladı. Sosyal medya araçları, hedef kitleye ulaşmada vazgeçilmez bir araç.

 

Türkiye’de, sosyal medya kullanımı dünya ortalamasının çok üzerinde. Dünyada online nüfusun %62’si (1) sosyal medyaya bağlanıyorken bu oran bizde %79. Cep telefonundan sosyal medyaya bağlanma oranı oldukça yüksek. Neredeyse yarısı sosyal medya hesabını her gün kontrol etmezse rahatsız oluyor (2). Buluşmalarını sosyal ağlardan düzenleyenlerin oranı  bile %15 (2).

 

Sosyal medyada markalarla ilgili rakamlar da ilginç boyutlarda. Her beş sosyal medyacıdan dördü en az bir markanın takipçisi. Sosyal medyadan her konuda fikir alıyor, paylaşımda bulunuyorlar. Sosyal medya etkisi ile marka/ürün satın alabildikleri gibi, almaktan da vazgeçebiliyorlar. Markalar için sosyal medyada var olmamak bir seçenek değil artık ama olmak da yeterli değil. Ne şekilde var olacağını doğru planlamak ve sosyal medya takibi de yapmak durumundalar.

Oysa ki daha 1995 tarihli bir makalede, Newsweek yazarı Clifford Stoll,  “Siberalem neden hiçbir zaman Nirvana olmadı, olmayacak!” altbaşlıklı yazısında MIT Medya Laboratuarını, “insanlar bir gün online olarak kitap, gazete alacaklar” dedikleri için küçümsüyor, “laptopları plaja götürecek halimiz yok ya!” alaycılığında sakınca görmüyordu. Online alışverişin geleceğini, “internette güvenli para transferi yöntemi bulunsa dahi” parlak bulmuyordu (3). Siberalem köprüsünün altından ne çok sular akmış!

 

(1) Ipsos Global @dvisor Omnibus
(2) Ipsos KMG Sosyal Medya ve Markalar 2012 raporu
(3)
http://www.thedailybeast.com/newsweek/1995/02/26/the-internet-bah.html

(*) James Joyce ve Aristo’dan esinlenilmiştir.

Haziran 19, 2012

0

Bültenler

Diğer yazıları okuyun

Yorum yazın